• -20%
search

Niyazi Dalyancı

Yazar:
150,00₺
120,00₺ 20% kazanın
Tüm kredi kartlarına taksit imkanı...
KDV dahil

Bu kitap, 25 Mart 2023 Cumartesi günü aramızdan ayrılan sevgili Niyazi Dalyancı için hazırlandı.

Kitabı hazırlama önerim Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto tarafından olumlu karşılandı, desteklendi.Yoldaşları bu kitaba yazılarıyla katılmaktan bir an bile tereddüt etmediler, mutlu oldular. Adalı Yayınları kitabın yayınını üstlendi.

Katkıda bulunan herkese teşekkürlerimiz ve Niyazi Dalyancı’ya saygıyla…

M. Sağnak

-
Derleyen: Mehmet Sağnak
Editör: Nihal Boztekin
Kapak Fotoğrafı: Gökhan Tan

Adet

  SSL ile Güvenli Alışveriş

Kredi Kartı bilgileriniz asla saklanmaz!

  Ücretsiz Kargo

750 TL ve üzeri alışverişlerde geçerli

 

Para İade Garantisi

  Taksitli Alışveriş

Tüm Kredi Kartlarına Taksit İmkanı


978-975-9119-89-8
393 Öğeler

Bilgi kartı

Dil
Türkçe
İlk Baskı Yılı
2023
Baskı
1
Sayfa Sayısı
112
Kapak
Normal Kapak
Kağıt
Kitap Kağıdı
Ölçüler
15 x 21
Cilt
Amerikan

Behice Boran, Amerikan Kız Koleji’nin orta ve lise kısımlarını birincilikle bitirip 1931 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne girer. Öğreniminin ikinci yılında Manisa Orta Mektebi’ne İngilizce öğretmeni olarak atanır. 1933–1934 öğrenim yılının ikinci yarısının başında Amerika’daki Michigan Üniversitesi’nde burslu doktora öğrencisi olur. Sosyolojiye yönelir. Marksizmle tanışır. Türkiye’ye döner ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde doçentliğe atanır. 1948’de siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılır. 1950 yılında kurucusu ve başkanı olduğu Barışseverler Cemiyeti, Menderes Hükümeti’nin Kore’ye asker göndermesini kınayan bir bildiri yayımlayınca on beş ay hapis cezasına çarptırılır. Türkiye İşçi Partisi’ne 1962’de üye olan Boran, 1965 seçimlerinde Urfa’dan milletvekili olur, daha sonra TİP genel başkanlığına seçilir. 12 Mart’ta tutuklanır, on beş yıl hapis cezası verilir. 12 Eylül’de yurtdışına çıkar. Yurtdışındayken TKP ile TİP’in birleşme kararı aldığını duyurur.

Bence yoğun, başarılı ve örnek bir yaşam. Neden mi örnek? Onu, Boran’ın Uğur Mumcu’ya verdiği röportajdaki şu sözlerinden çıkarabiliriz: “Ülkede ilkokulu bile okuyamayan milyonlarca çocuk, genç vardı, okuma-yazma bile öğrenemeden göçüp gidiyorlardı. Benim elde ettiğim öğrenim bana verilmiş bir olanaktı, bir şanstı. Borçluyum onlara karşı. Bu durumun düzelmesi için çalışmak boynumun borcuydu.”

Niyazi Ağabey için birkaç noktaya işaret etmek isterim. Dalyancı, ortaokulu şimdiki adı Nişantaşı Anadolu Lisesi olan English High School’da, liseyi Rumelihisarı’nın sırtındaki Robert Kolej’de okur. Liseden sonra Robert Kolej’in yüksek bölümünde bir yıl mühendislik okur, ardından vazgeçip İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girer. 18 yaşındaki Niyazi Dalyancı, 1961’de Türkiye İşçi Partisi’ne üye olur. Sosyalizme atılan ilk resmi adımdır bu. 1969’da partinin Beykoz ilçe başkanı olur. Fakültede okurken gazeteciliği meslek seçer ve yaşamının sonuna dek siyasal düşüncesinden ödün vermeden, gündemden hiç kopmadan hep gazeteci kalır.

Bu sorumluluktur belki de Niyazi Ağabey’in, Babıâli’nin gazeteci fabrikası –ki üretim müdürüdür– Türk Haberler Ajansı’ndan sonra merkez medyadan gelen teklifleri kabul etmemesine neden. Bilgisini, öğretisini sadece benim de mezun olduğum ajansta değil, bir süre ders verdiği Bilgi Üniversitesi’ndeki öğrencilerine de aktarır. Ajansta sadece müdürlükte değil üretimin içindedir. Talabani röportajıyla Sedat Simavi Ödülü’nü alır. Gazetecilik ve/veya habercilik, tarihi not etmek, belgelemektir. Belgelerken kendisi de bu alan için adım atar. Uzun yıllar verdiği, “Yaşamak Şakaya Gelmez” adlı İngilizce Nâzım Hikmet belgeselinin ortak yönetmenliğini ve yazarlığını yapar. Belki de Nâzım, tanımadan onu tarif etmiş, belgesele adını veren şiirinde:

“Yaşamak şakaya gelmez, / büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın / bir sincap gibi mesela, / yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, / yani bütün işin gücün yaşamak olacak. / Yaşamayı ciddiye alacaksın, / yani o derecede, öylesine ki, / mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, / beyaz gömleğinle bir laboratuarda / insanlar için ölebileceksin, / hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, / hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, / hem de en güzel en gerçek şeyin / yaşamak olduğunu bildiğin halde. / Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, / yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, / hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, / ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, / yaşamak yanı ağır bastığından.”

Nâzım Hikmet, “Yoldaş” şiirinde ise “Yoldaş demek, / mükemmel bir kafa, mükemmel bir yürek, / yumruklarıyla erkek, / gözleriyle çocuk, dost demektir. / Yoldaş demek, yârin yanağından gayri / her yerde hep beraber diyebilmektir. / Yoldaş demek, / güneşi içenlerin türküsünü birlikte söyleyebilmektir” diye yazar. Bu dizeler, niye bu kitapta yazıları yer alan arkadaşlarının onu “yoldaş” diye tanımladığının sanki bir göstergesidir. Detaya da giriverirler: alçakgönüllü, hassas, romantik, kadirşinas, sağduyulu, nazik, esprili, özverili, hülyalı, barışsever, cesur, cüretkâr, korkusuz… 

Evet, Barış Derneği üyesi olmak böyle bir yürek gerektirir. Ege’de barışın hâkim kılınması için çalışır. Girit’te yaptığı, cuntanın işine gelmediği için hapse girmesine yol açan konuşmada, –Cenevre’deki Kıbrıs barış görüşmelerini takip eden bir gazeteciliğin tecrübesiyle de olsa gerek– şöyle der: “Neden Türkiye’deki üsler yeni bir anlaşmayla yeniden yasallaştırılıyor, neden Kıbrıs’ta yüz yıllardır birlikte kardeşçe yaşamış Türk ve Rum toplumları arasındaki gerginlikler körükleniyor, Filistin halkı neden hâlâ yurtsuz? Bu sorular daha çoğaltılabilir ama cevap aynıdır. Füzeleri, uçakları, silahları yapanlar kârlarına kâr katsınlar diyedir.”

Girit konuşmasındaki “Yıllardır kardeşçe yaşamış Türk ve Rum toplumları” sözleri, onun Yunan ve Rumlara duyduğu sempatinin de bir işaretidir. Beykoz’da yeşeren bu dostluk, oradan ayrıldıktan sonra yolunu boşuna Burgazada’ya düşürmez. Yaza merhaba, yaza elveda bahçe toplantılarının değişmez, sevilen kişisidir artık o. Sait Faik gibi mi âşık olmuştur adaya bilemem ama ada ve adalar için de çalışır. Adalı dergisine düzenli yazılar yazar. Akillas Millas’ın ödüllü kitabı Heybeliada-Halki’nin Türkçeye çevirilmesine katkıda bulunur. “Demokratik Adalar Girişimi”nde yer alır. Ancak adanın eski günlerine olan özlemini gizlemez. Hele faytonlar kaldırıldıktan, yerlerine sanki depoda kalan boyalarla süslenmiş minibüsümsü otobüslerin gelmesinden sonra. Tepkisini, şöyle dile getirir: “Buyurun buradan yakın. Adalar tertemiz oldu. At yok, fayton yok. Otobüs var, ormanda ateş var. Aferim belediye başkanlarımıza.”

Burgazada bu yıl sensiz, gelecek yıllarda da. Sadece ada değil, Türkiye de Yunanistan da hatta dünya da. Cismen tabii. “Behice Hanım” diye andığı Boran’ın “Sosyalist doğulmaz, sosyalist yaşanır” sözünün hakkını fazlasıyla verir. Yaşamayı ciddiye aldığı ömrü boyunca sadece bir savaşın peşinde olur: Barış.

Bu kitabı hazırlama önerimin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto tarafından olumlu karşılanması ve desteklenmesinden onur duydum. Yoldaşları bu kitaba katkıda bulunmaktan bir an bile tereddüt etmediler, mutlu oldular. Değerli görüşlerin aktarılmasını sağlayan Halim Bulutoğlu ve Adalı Yayınları’na teşekkür ederim.


Mehmet Sağnak

H. Alexiou, N. Alpman, K. Anadol, A. Arabacı, Y. Benlisoy, S. Berberakis, H. Bulutoğlu, F. Çetiner, L. Chrysanthopoulos, E. Coşkun, A. Dalyancı, T. Danilof, B. Denli, J. Devletoğlu, S. Ergin, K. Ezer, A. Ferentinou, S. Genç, G. Görgülü, S. Güneş, F. Gürses, S. Hacışabanoğlu, B. Kayabal, S. Korakas,A. Kourkoulas, S. Kuloğlu, B. Meşe, V. Munyar, K. Mystakidou, F. O’Kan, T. Olcayto, M. Sağnak, H. Şahin, G. Saylan, D. Şentürk, A. Sirmen, H. Sönmez, G. Tan, A. Toptaş, A. Tunç, İ. Turan, H. Yazıcı


chat Yorumlar (0)
Henüz kullanıcı değerlendirmesi yok.

E-posta listesimize katılarak yeni çıkan kitaplarımızdan ve özel indirimlerden ilk siz haberdar olun